Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2012 Salı

Babam ve Oğlum (2005)


“İnsan büyüyünce hayalleri küçülür mü?”

Yol (1981)


- Fotoğrafta katil gibi çıkmışım. baksanıza arkadaşlar katil gibi görünüyorum değil mi?
+ Sahi arkadaş sen niye düştün hapise?
- Cinayetten.
- Bak, benimle evlenince öyle başka erkeklerle konuşmak, istemediğim giysileri giymek, dışarı çıkmak, etrafa bakmak yok ona göre.
+ Bana çok uzun mektuplar yaz ama sakın bizim adrese gönderme, babam kızar.
- Senin baban da çok geri kafalıymış.”

Melissa P. (2005)


Tanrı’nın olması hoşuma giderdi. Seni her zaman dinleyen birine güvenebilmek, hatta zaten herşeyi bilen bu nedenle hiç birşeyi açıklaman gerekmeyen biri. Bir günlükten çok daha iyi olması gerçekten güzel. Tanrı seni hiç bir zaman aldatamaz.

Chocolat (2000)


Bir zamanlar Fransa’nın kırsal bölgesinde küçük bir kasaba vardı. Ve burada yaşayanlar sükunete inanırlardı. Sükunete.
Eğer bu kasabada görmemeniz gereken bir şey gördüyseniz, kafanızı çevirip başka bir yöne bakmayı öğrenmişsinizdir.
Eğer kader umutlarınızı boşa çıkartmışsa daha fazla istememeyi de öğrenmişsinizdir.
Hayatta yapmak istediklerin kocana hizmet edip günde üç öğün yemeğini yapmaktan, ona çocuklar vermek ve kıçını temizlemekten fazlaysa o zaman sana deli diyorlar.
Size Venüs’ün Memeleri çikolatamızdan ikram edebilir miyim?
Ölümcül günah, tam bir bilinçle yapılmıştır. Ve isteyerek yapmanın cezası da mezarlıkla biter.
+Hangi düşünceyi satıyorsunuz?
-Çikolata.
+Hiçbir yere ait olman gerektiğini düşünmüyor musun?
-Bedeli büyük oluyor. İnsanların senden olan beklentilerine mahkum oluyorsun.

Twelve Monkeys (1995)


Doğru ya da yanlış diye birşey yok, sadece popüler fikirler var..
Gerçekten deli olsaydım ne güzel olurdu .. Bu bütün işlerimin yolunda olduğu anlamına gelirdi .
Ben deliyim sen de benim cinnetimsin.

Prestige (2006)


Her sihirbazlık numarası üç bölüm ya da perdeden oluşur. Birincisi “Vaat” bölümüdür. Sihirbaz size sıradan bir şey gösterir. İskambil destesi, bir kuş ya da bir insan. Bu nesneyi size gösterir. Son derece gerçek, üzerinde oynanmamış, normal bir şey olduğunu görmeniz için nesneyi incelemenizi ister. Fakat gerçek, farklı olabilir. İkinci perdeye “Dönüşüm” denir. Sihirbaz olağan bir nesneyi alır ve onu olağanüstü bir şeye dönüştürür. Hilenin sırrını arıyorsunuz. Ama bulamazsınız çünkü dikkatli bakmıyorsunuz siz sırrı bilmek değil , kandırılmak istiyorsunuz. Henüz alkışlamazsınız, çünkü bir şeyi yok etmek yeterli değildir. Onu geri getirmeniz gerekir. İşte bu yüzden her sihirbazlık numarasında üçüncü bir perde bulunur. İçlerinde en zorlusu. Bizlerin deyişiyle “PRESTİJ”.
Alfred Borden, bu günde, Kral ve İngiltere Yüksek Mahkemesi adına bu dünyaya veda edeceksiniz. Söyleyecek son bir sözünüz var mı?
- Abracadabra!
Anlatman için peşinden koşarlar ama söylediğin anda gözlerinde bir hiç olursun, bir hiç. Sır hiç kimseyi etilemez ama kullandığın hile herşeydir.
Olağanüstüyü gerçekleştirmeye bilim ve endrüstride izin verilmez.
Dünya basit bir yer.
Perişan.
Baştan aşağı maddesel.
Ama bir saniye olsun onları kandırabilirsen hayretler içinde bırakabilirsin.
İşte o zaman çok özel bir şey görebilirsin.
O yüzlerindeki ifade her şeye değerdi.

Spartacus (2010)


Belki bu dünyada kimse için huzur diye birşey yoktur. Ama biliyorum ki, yaşadığımız sürece kendimize dürüst davranmamız gerekiyor.(Spartacus)
Ölüm hepimizin kapısını çalacak. Bir daha kafamı bozarsan, senin kapını erken çalar.(Spartacus)
Hayatına değer veriyorsan asla bir gladyatörü uyandırma! (Spartacus)
Bir köle efendisini öldürmek isterse tüm köleler ölür. (Mira)
” Bir insan ölünce her şeyini kaybeder ama bir köle ölünce sadece acılarını kaybeder. “(Spartacus)
Varro : There is no choice….(Seçenek yok.)
Spartacus : There is always a choice..(Her zaman seçenek vardır.)
Varro : Not this time.. (Bu kez değil.)
Batiatus: Karını tekrar görmek için kaç adam öldürürsün?
Spartacus: Hepsini öldürürüm.
“Kill Them All!”

The Hangover (2009)


Alan: Bana bu kadar yakın birinin ölümünü bir daha kaldıramam, bu çok canımı yakıyor. Büyükbabamın ölmesine çok üzülmüştüm.
Phil: Başın sağolsun, Nasıl öldü ki ?
Alan: İkinci dünya savaşında!
Phil: Çarpışmada mı öldü ?
Alan: Hayır, Vermont’ta kayak yapıyormuş. Sadece II. Dünya Savaşına denk geldi.

Issız Adam (2008)


Sana tek bir şey söyleyeceğim ve sonra gideceğim. Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama aslında öldüğünün farkında değilsin..
Sen oradaydın ve bir gün benimle tanışacağını bilmiyordun…Sen dizime yattın, ben bir hikâye anlattım ve sen büyüdün.Kafamda bir hikâye.Bilirsin bunu çok severdim. İkimize bir ” mutlu son ” yazdım sonra. O evde seninle birlikte oturduk.Sustuk.Yanımda durdun sessizce. Ve bu sondu.
Ada: Sarhoş olmadan önce mi aldın çiçekleri sonra mı?
Alper: Ne farkeder ki?
Ada: Bir kadın için çok şey fark eder.
Ben sadece ben olmamalıyım şimdi. Sanki bana baktığında kendi hayatından bir an yakalamalısın. Bir hikâye olmalı. Sevdiğin herkes, her şey, o an ben olmalıyım. (Ada)
Küçücük bi toka benimle alay etti. (Alper)
Başkalarının çocukları, başkalarının mutluluklarıyla kalacaksın..

Shakespeare in Love (1998)


Sen benimdin, rüyanın görkemiyle doldum. Ben rüyada sultandım, uyanınca hiç oldum.
Sende ruh yok öyleyse neden hâlâ ruhuna iş arayan biriyle uğraşıyorsun?
Öldüğünü duyduğum zaman aklıma asla yazılamayacak oyunlar gelmedi. Yüzünü bir daha görememek geldi.
Aşk ne ünvan tanır ne zenginlik. Bir kraliçeyle kralı oynayan bir soytarı arasında da alevlenebilir. Her aşk kendi içinde değerlenir. Çünkü reddedilen aşk Tanrı’dan aldığımız ruhu köreltir…
Korkuyorum bütün bu inanılmayacak şeylerin rüya olmasından. Gerçek olamayacak kadar güzel, gerçek olamayacak kadar hayal.

Scarface (1983)


“Bu işin kralına çattın!
Belanızı mı arıyorsunuz?
Sizi pis köpekler.
Oyun mu oynamak istiyorsunuz? Ben de sizinle oynarım.
Sert oynamak mı istiyorsunuz?
Küçük dostuma merhaba desenize!
Sert oynayacaksınız ha?
Alın bakalım! Beğendiniz mi?
Daha ister misiniz?
İbneler!
Ödlekler!
Hadi durmayın!
Geberin!
Buna ne dersiniz?
Pis ibneler!
Benim işimi bitirmek kolay mı?
İşimi bitirmek için koca bir ordu lazım!
Duydunuz mu? Hadi gelin! Hepinizi cehenneme yollayacağım!
Siz kime dikleniyorsunuz? Ben Tony Montana’yım be!
Bana dikleniyorsanız bu işin kralına çattınız demektir!
Hala ayaktayım.
Hadi! Pis kurşunlarınızı yağdırın!
Hadi! Pis kurşunlarınızı yağdırın!
Kurşunlarınız bana işler mi sanki? Yağdırın bakalım! Hadi durmayın!”
”Ben herzaman doğruyu söylerim, yalan söylerken bile.”
“Ne bakıyorsunuz? Siz hepiniz dallamasınız. Niye biliyor musunuz? İstediklerinizi yapacak yürek yok sizde. Benim gibi adamlara muhtaçsınız.
Benim gibi adamlara muhtaçsınız, böylece parmakla gösterip… “işte, kötü adam o” diyebiliyorsunuz. Peki ama… bu size ne kazandırıyor?
Siz iyi misiniz? İyi falan değilsiniz. Sadece saklanmayı, yalan söylemeyi… iyi biliyorsunuz. Benim öyle bir derdim yok. Ben hep doğruyu söylerim. Yalan söylerken bile. Kötü adama iyi geceler dileyin bakalım! Hadi.
Size söyleyeyim, bir daha böyle kötü bir adamı zor görürsünüz. Hadi. Kötü adama yol açın. Savulun, kötü adam geliyor! İyisi mi çekilin önünden!”
“Makyajına ve yüzündeki boyalarına güvenme. Yollar da güzeldir ama altından kanalizasyon geçer.”
- Ben mutlu olmanı isterim.
+ Sen mutlu ol. Ben her şeyi istiyorum.
- Hangi her şeyi dostum?
+ Dünyayı dostum, ve içindeki her şeyi.